Tasavvuf nedir? Sûfi kimdir?
Bu sorular öteden beri sorulur. İlk günden bu yana gündemden hiç düşmemiştir. Kıyamete kadar da düşeceğe benzemiyor.
Çünkü tasavvuf, insan terbiyesini hedefe alan ve insanı gündemde tutan bir sistemdir. Dünyada insan bulunduğu sürece, insan da güzel ahlakla mükellef olduğu müddetçe –ki bu, kulluğun bir gereğidir- tasavvuf var olacaktır.
Böylece tasavvuf vazifesini yapacak, sufi olan insanın üzerinde hizmet görecektir.
Bu yüzden gerçek tasavvuf, İslam’ın hizmetçisi, takva ve edebin temsilcisi, sevginin ise bahçesidir. Tasavvuf terbiyesine girenlerin ve onu dışarıdan tenkit edenlerin bu gerçeği bilmesi gerekir.
Biz bu eserimizde, tasavvufu kabul eden ve etmeyenlerin görüşlerini göz önünde bulundurarak, her iki kesime ölçü olacak bilgileri vermeye çalışacağız. Bu çalışmamızda:
Tasavvuf yolunu tercih edenler, niçin böylesi bir yola girdiklerini bilsinler ve nasıl bir emanet taşıdıklarını fark etsinler; tasavvufa karşı çıkıp onu tenkit edenler ise neye karşı çıktıklarını ve bu yolu tenkit etmekle sonuçta ne kazandıklarını görsünler, istedik.
Öncelikle bize düşen, gerçek sufiliğin ve tasavvufun ne olduğunu bilmektir. Bu bilginin bize iki önemli faydası olacaktır.
Birincisi: Bütün devirlerde hiç gündemden düşmeyen İslam dinini, en güzel şekilde temsil eden bu yolun ne olduğunu öğrenmek.
İkincisi: Böylesi bir rahmet deryasından, edep kaynağından yararlanabilmektir.
Günümüzde halk arasında tasavvuf ve sûfî gerçek manasıyla tanınmıyor. Birçok dini terim gibi onlar da yanlış kullanılıyor, hakiki manaları bilinmiyor, bu yüzden tasavvuf hakkında sık sık suçlamalara ve yersiz değerlendirmelere şahit oluyoruz.
Kelime ve kavramlara cahilce yüklenen yanlış manalar, doğru ile yanlışı birbirine karıştırır. Bunun yanı sıra devrimizin maddeci anlayışı da, dinimizin yüksek değerlerini değersiz hale getirmektedir.
Bu durum, günümüz insanının zaten sönmek üzere olan dinî anlayışını, hayırlı işlere yönelişini ve manevi değerlerine saygısını iyice azalmaktadır.
Yıllardır din düşmanlarının, müslümanlar arasında sinsî ve planlı bir şekilde yaydığı, kelime ve kavram kargaşası yüzünden, esasında aziz olan değerlerimiz zelil, zelil olanlar ise aziz olarak gösterile gelmiştir.
Bu sebeple, akıllı olup ölçüyü bilmek, dikkatli olmak gerekir. Bilmediğimiz bir işi, Kur’an ve sünnetin ölçülerine göre yorumlamalıyız. Bu hususta hüküm vermekte acele etmemeliyiz.
Aslını bilmediğimiz için, anlamadığımız bir konuyu hemen inkar etmemeliyiz. Aksi halde ‘mümine kafir, alime cahil, veliye gafil insan!..’ demiş olabiliriz. Bu ise dinimize göre yanlıştır.
Bir şahıs veya sistem hakkında verdiğimiz bir hüküm, Kur’an ve Sünnet’e uymuyor, karşı tarafın hakkı yeniyorsa, o kişi hakkında verdiğimiz hüküm ahirette aleyhimize bir delil olur; onun hesabı sorulur.
Tasavvuf yolunun büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerinin şu sözü ne kadar anlamlıdır!..
“Biz tasavvufu ondan bundan nakil ve kuru laf ile elde etmedik. Ona Allah için açlık çekerek, dünyalık isteklere rağbeti terk ederek ve sevip alıştığımız şeylerden uzaklaşarak sahip olduk.”1
--------------------------------------------------------------------------------
Tasavvufun Kaynağı Kur’an ve Sünnettir
Tasavvufta İlk Hedef Kalp Temizliğidir
Kur’an Sufilikten Nasıl Bahseder?
Sufi Muttaki Müminin Diğer İsmidir
Her Müride Sufi Denmez
Sufiliğin İlk Basamağı İman Ve Sevgidir
Sufilik Sadece Kitap Okumakla Olmaz
Tasavvuf Kur’an ve Sünnet Ahlakıdır
Tasavvuf Samimiyet İster, Sahte İsmi Kabul Etmez
kaynaklarıyla Tasavvuf cilt 1
Dr.Dilaver selvi
Yorum Gönder